Ömer Koç’un Raflarından Osmanlı Okumak

Türkiye’nin en başat koleksiyonerlerinden biri olan Ömer Koç’un adı geçince çoğumuzun aklına önce tablolar, sergiler, cesur eserler geliyor. Oysa onun dünyasında resimlerle ciltler arasında ince bir akrabalık var. Duvardaki işleri birer görsel hikâye olarak düşünürsek, raflara dizilmiş kitaplar da aynı hikâyenin dipnotları, sessiz ama kalıcı anlatıcıları gibi duruyor.

Ömer Koç yalnızca sanat eserleri değil, kütüphanelik kitaplar da biriktiriyor. İngilizce, Fransızca ve Osmanlıca okuyabilmesi, ona imparatorluk tarihine ve bu coğrafyanın hafızasına içeriden ve dışarıdan bakabilme lüksü veriyor. Kimi zaman bir İngiliz seyyahın meraklı ama önyargılı satırları, kimi zaman Rus arşivlerinden çıkmış bir diplomasi belgesi, Türkiye’nin modern hikâyesine farklı bir açıdan ışık tutuyor. Kütüphane, burada âdeta ikinci bir koleksiyon mekânı, hattâ kendi başına bir düşünce sergisi.

4Kolon için Ömer Koç’tan, bu zihin sergisinden beş kitabı bizimle paylaşmasını istedik. Ortaya, Osmanlı İmparatorluğu’nu ve çevresini yalnızca cephelerden değil, fikirlerden, algılardan, zihniyetlerden okutan bir seçki çıktı. Tarih elbette arka planda var, fakat bu kitaplar asıl olarak insanların dünyayı nasıl gördükleriyle, kendilerini ve başkalarını nasıl hayal ettikleriyle ilgili. Aşağıda her birine, kültür meraklısı bir okurun rafına nasıl yerleşebileceğini düşünerek kısaca bakıyoruz.

Russian Origins of the First World War, Sean McMeekin

1. Russian Origins of the First World War
Sean McMeekin

Sean McMeekin’in bu kitabı, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkışını yalnızca askerî manevraların değil, imparatorluk hayallerinin ve entelektüel iklimlerin de ürünü olarak okuyor. Rusya’nın sıcak denizlere inme arzusu, Balkan milliyetçilikleri, Boğazlar üzerine kurulan hayaller, yirminci yüzyıl başının politika kadar fikirlerle de şekillenen bir sahne olduğunu gösteriyor. McMeekin arşiv belgelerini kuru bir malûmat gibi değil, dönemin zihniyet dünyasını açan birer sahne dekoru gibi kullanıyor. Bu yüzden kitap, yalnızca savaşın “nedenini” değil, o dönemde devlet adamlarının ve entelektüellerin dünyayı nasıl gördüğünü merak eden okur için de ilgi çekici.

İlk kez 2011 yılında İngilizce yayımlanan bu kitabın farklı baskıları bulunuyor. Ömer Koç bu başlığı kendi kütüphanesindeki İngilizce baskı üzerinden öneriyor.

Anastasius: or, Memoirs of a Greek, Thomas Hope

2. Anastasius: or, Memoirs of a Greek
Thomas Hope

Thomas Hope’un üç ciltlik romanı Anastasius: or, Memoirs of a Greek, Ömer Koç’un rafında tarih kitaplarının arasına karışmış gibi duran ama aslında son derece edebî bir Osmanlı tanıklığı. On sekizinci yüzyılın sonuna yerleştirilen anlatı, Rum bir kahramanın gözünden İstanbul’dan Mısır’a, Levant limanlarından çöllere uzanan bir yolculuğu izliyor. Kahramanın din değiştirmeleri, savaşla ticaret arasında gidip gelen hayatı, Osmanlı coğrafyasını kuru bir arka plan olmaktan çıkarıp canlı ve karmaşık bir sahneye dönüştürüyor.

Roman yayımlandığı dönemde öyle ses getiriyor ki, uzun süre yazarının Lord Byron olduğu sanılıyor; Byron’ın, kitabın Yunan dünyasını bu denli canlı anlatmasına hayran kaldığı ve bunu kendisinin yazmamış olmasına üzüldüğü aktarılır. Bugünün okuru için Anastasius, hem Levant’a dair serüven ve yolculuk anlatısı, hem de Osmanlı toplumuna içeriden bakmaya çalışan, ama aynı zamanda Avrupalı bakışın yerleşik önyargılarını da ele veren, girift bir roman. 4Kolon okuru açısından bu kitap, rafı yalnızca diplomasi belgeleri ve tarih monografileriyle değil, o dünyanın hayal gücüyle, duygularıyla ve ahlakî ikilemleriyle de okuma davetine dönüştürüyor.

L’Empire ottoman, Dimitri Kitsikis

3. L’Empire Ottoman
Dimitri Kitsikis

“Que sais je” dizisinin bu küçük cildi, Fransızca okuyanlar için ideal bir Osmanlı giriş kapısı. Dimitri Kitsikis, imparatorluğu birkaç yüz sayfalık kalın ciltlere bırakmadan, ışıltılı ama berrak bir özetle anlatmayı başarıyor. Devlet yapısı, din, toplum, merkez ve taşra ilişkileri, Avrupa ile gerilimler, yalın bir Fransızca ile satırlara dökülüyor. Bu kitabı ilginç kılan nokta, Osmanlı’yı yalnızca içeriden değil, yirminci yüzyılın ortasında Avrupa akademisinin gözünden gösteriyor olması.

Kütüphanede bu kitap, daha ayrıntılı monografilerden önce başvurulan, haritayı kabaca çizen bir el eskizi gibi düşünülebilir. Okur içinse, imparatorluk tarihine bir kültür atlası gibi yaklaşan pratik ve rafine bir rehber.

The Ottoman Road to War in 1914, Mustafa Aksakal

4. The Ottoman Road to War in 1914
Mustafa Aksakal

Mustafa Aksakal’ın çalışması ilk bakışta savaş tarihine ait gibi görünse de, aslında karar alma süreçlerini ve entelektüel iklimi mercek altına alan bir zihin anatomisi. İttihat ve Terakki kadrolarının yazışmaları, gazeteler, diplomatik raporlar, o çalkantılı yıllarda İstanbul’da nasıl bir hava solunduğunu gösteren parçalar hâlinde karşımıza çıkıyor. Aksakal, aktörleri yalnızca büyük güçler arasında sıkışmış figürler olarak değil, kendi gelecek tasavvuru olan karakterler olarak anlatıyor. Böylece kitap, okura “o gün orada olsaydım, dünya bana nasıl görünürdü” sorusunu sorduruyor.

Kültür açısından bakınca, bu çalışma Osmanlı son dönemini bir fikir laboratuvarı gibi okumaya imkân veriyor; yalnızca top seslerini değil, gazete köşelerini, kafelerde dolaşan dedikoduları da düşündürüyor.

Eothen, Alexander William Kinglake

5. Eothen
Alexander William Kinglake

Listede ton değiştiren tek kitap bir tarih çalışması değil, on dokuzuncu yüzyılın ünlü seyahatnamelerinden biri. Alexander William Kinglake’in Eothen’i, İstanbul’dan Mısır’a uzanan bir coğrafyayı kişisel bir yolculuğun merceğinden anlatıyor. Yazarın dili keskin, mizahî ve yer yer rahatsız edici derecede önyargılı. Bugünün okuru için bu satırlar, “Doğu”ya yönelik oryantalist bakışın tüm çelişkileriyle gözler önüne serildiği bir belge niteliğinde.

Ömer Koç’un bu kitabı önermesi, yalnızca iyi yazılmış bir seyahatnameyi işaret etmiyor, aynı zamanda bize şu soruyu hatırlatıyor: Bizim coğrafyamız, başkalarının zihninde nasıl bir sahne olarak kurulmuştu? Eothen tam da bunu, bütün problemli yanlarıyla birlikte gösteriyor ve okuru hem edebî hem eleştirel bir okuma pratiğine çağırıyor.

Eothen ilk kez 1844 yılında yayımlanıyor, Türkçede “Bir Oryantalistin Doğu Seyahatnamesi” adıyla bulunabiliyor. Piyasada farklı edisyonlar ve kapaklarla karşılaşmak mümkün.

Bu beş kitap, Ömer Koç’un kütüphanesinde muhtemelen aynı rafa sıkışmıyor, ancak zihinsel olarak yan yana duruyor. Bir araya geldiklerinde ortaya yalnızca bir tarih listesi değil, Osmanlı’yı ve çevresini anlamaya çalışan çok dilli, meraklı bir bakış çıkıyor. 4Kolon okuru için bu liste, savaşın tek tek yıllarını saymaktan çok, dönemi anlamaya yardımcı olan fikirleri ve hikâyeleri okumaya davet ediyor. Raflardan bize uzanan bu davet, belki de en basit hâliyle şu çağrıyı içeriyor: Bu toprakların hikâyesini, başkalarının gözünden de olsa, biraz daha dikkatli okuyalım.

* Sesli kayıt, metni otomatik olarak okuyan dijital bir ses teknolojisi ile üretilmiştir; vurgularda ve telaffuzda hatalar bulunabilir.
Önceki
Önceki

Mamut’un Genç Sanat Haritası

Sonraki
Sonraki

Ankara'nın Kubbesi, İstanbul'un Kadrajı. Arif Hikmet Koyunoğlu