Gözde İlkin ile Gelgit Zeminler

artSümer’in kapısından içeri girince önce zeminin hafifçe kıpırdadığını sanıyorsunuz. Aslında döşeme yerinde duruyor; hareket eden, tam tersine, üzerine serilen kumaşlar. Gözde İlkin’in yeni kişisel sergisi “Gelgit”, tam da bu küçük yanılsama anından itibaren çalışmaya başlıyor. Zemin, beden ve kumaş birbirine karışıyor; izleyici, su çekilmiş bir sahilde mi, yoksa evin içinde yıllardır bekleyen çarşafların arasında mı yürüdüğünü ayırt edemez hâle geliyor.

On yılı aşkın süredir İstanbul güncel sanatının merkezinde duran İlkin, özellikle ev tekstili kumaşlarıyla çalışan kuşağın hafıza sanatçısı olarak biliniyor. Kütahya doğumlu sanatçı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’ndeki lisans eğitiminin ardından Marmara Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlıyor ve çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyor.

Gözde İlkin

Aileden kalan masa örtüleri, perdeler, çarşaflar onun pratiğinde yalnızca malzeme değil; lekeleri, kokuları ve motifleriyle sosyal belleğin taşıyıcıları. İlk bakışta sessiz görünen bu kumaşlar, İlkin’in elinde sınıf, cinsiyet, iktidar ve aidiyet ilişkilerini fısıldayan kalabalık karakterler hâline geliyor.

“Gelgit”, bu uzun hattın yeni bir kırılma noktası. Serginin çıkış noktası, sanatçının 2021’de New York’taki Watermill Center programı sırasında üzerine düşünmeye başladığı kumul kavramı. Kumul, İlkin’in sözleriyle, insan müdahalesinin neredeyse hiç olmadığı bir yerde, rüzgârın ve zamanın ortaklığıyla şekillenen göçebe bir zemin. Yani sabit bir manzara değil, eylem hâlinde bir düşünce. Bu fikri yıllardır biriktirdiği kumaşlarla yan yana getirdiğinde ortaya ilginç bir akrabalık çıkıyor: Kum tanelerinin bir araya gelerek yeni bir form oluşturmasıyla farklı evlerden gelen kumaş parçalarının tek bir yüzeyde buluşması arasında beklenmedik bir yakınlık var.

Kumul son yıllarda farklı zaman ve mekânlarda ürettiğim parçalarla her seferinde yeniden geri döndüğüm düşünsel ve imgesel bir alan oldu.
— Gözde İlkin

İlkin’in artSümer’le ilişkisini bilenler için “Gelgit”, “Emanet Zemin”den sonra gelen doğal bir devam. Sanatçının Duygu Demir küratörlüğünde açılan daha önceki sergisinde kumaş işler üç boyutlu bir peyzaj gibi mekâna yayılıyor, dansçı Aslı Öztürk’ün doğaçlamaları ve Berke Can Özcan’ın ses yerleştirmeleriyle zemin neredeyse canlı bir karaktere dönüşüyordu. İlkin, o süreçte kumaşın artık yalnızca üzerine bakılan bir yüzey değil, bedenle birlikte hareket eden koreografik bir parça olduğunu fark ettiğini anlatıyor. “Gelgit” ise bu kavrayışı daha da ileri taşıyor ve kumaşla kumulun karşılaşmasından doğan yeni bir beden düşüncesini deniyor.

Sergi görünümü, Gözde İlkin: Gelgit, ARTSÜMER, İstanbul, 2025.

Serginin küratörü Zehra Begüm Kışla ile kurulan diyalog bu dönüşümün önemli bir parçası. Kışla’nın okumasında “Gelgit”, Karen Barad’ın maddenin eylemliliği kavramını sergi mekânına taşıyan bir düzenleme. Kumaşlar, taşlar, kökler, kum tepeleri ve hayvan formları burada birer sembol değil; kendi ağırlığı, direnci ve hafızası olan failler. Basın bülteninde vurgulandığı gibi, onlar artık yalnızca birer şey değil, birer edim.

İlkin’in uzun süredir iç içe yaşadığı bu varlıklar, yüzeydeki desenler kadar, kıvrımlar, delikler ve dikişlerin açtığı boşluklarla da söz alıyor.

Sergideki işler, sanatçının aile içi kumaş belleğini dış dünyaya ait unsurlarla buluşturma denemesi gibi okunabilir. Çarşaflar, perdeler, masa örtüleri üzerindeki lekeler ve aşınmalar, ev içinin mahrem tarihini taşırken; kum, taş, kök ve bitkiler küresel ölçekli jeolojik bir zamana işaret ediyor. İlkin’in anlattığı gibi, dünyanın bambaşka noktalarından kopup gelen, birbirini hiç tanımayan parçalar kumul içinde yeni bir habitat kurar. “Gelgit”te izleyicinin karşılaştığı yüzeyler de bu habitatlar gibi; içeriden dışarıya, kişisel olandan kolektife açılabilen, göçebe nitelikte ara mekânlar.

Sergi görünümü, Gözde İlkin: Gelgit, ARTSÜMER, İstanbul, 2025.

Bu ara mekânların politik damarı sessiz ama ısrarcı. İlkin’in pratiğini uzun süredir izleyenler, aile içi hiyerarşilerden kent dönüşümüne, toplumsal cinsiyet rollerinden ulusal sınırların kırılganlığına uzanan temaların çoğu zaman slogan kullanmadan, dolaylı çatışmalarla örüldüğünü bilir.

Sergide bu politik hat daha da yere, hatta yerin altına çekilmiş durumda. Sanatçı, kumulun zeminde neyi örttüğünü ve inatla yüzeye çıkan köklerle kurduğu ilişkiyi anlatırken, bugünün direniş zeminlerini yerin altından sızan bu hareketlerle akraba görüyor. Yerin altındaki çatışmaların, yerin üstündekine kıyasla daha yaşamsal öncelikler gözettiğini söylemesi boşuna değil. Sergi, tam da bu nedenle, kuytu bir gerilim taşıyor; kumaşların yumuşaklığıyla köklerin inadı arasında gerilen bir yay gibi.

Mekânsal kurgu, sergi adının söz verdiği ritmi takip ediyor. Her yüzey bir gelgit gibi katlanıp açılıyor; bedenlerin, mekânların ve zamanların birbirine sürtündüğü bir anlatı ortaya çıkıyor. Kışla’nın andığı Silt ya da Ruh Parçacıkları, Yüzeye Çıkış ya da Kum Sevgili gibi işler, kumaşın kıvrılan yapısını izleyerek izleyiciyi yavaşlamaya davet ediyor. Girişte yer alan Gelgit adlı işinde sanatçı, yıllardır kumaşın üzerine işlediği figür ve motifleri geri çekip yalnızca kumaşın ve dalganın kendisine kulak veriyor. Burada Barad’ın maddeyi kendi başına güçlü ve ilişkisel bir özne olarak düşünmeye çağıran fikri, nakıştan çok kıvrım ve yoğunluk üzerinden okunur hâle geliyor.

İzleyici için bu düzenlemenin asıl sınavı, serginin ritmine teslim olup olmamakta. İlkin, ideal izleyiciyi tarif ederken, gelgit deneyiminin parçası olabilecek, her işle kendi temposunda ilişki kuran bir beden hayal ediyor; ne tamamen kıyıda duran, ne de dalganın içinde kontrolsüzce savrulan. Sergiyi gezerken gerçekten de bir noktada kumaş, kök ya da kumla aynı hızda yürüdüğünüzü fark ediyorsunuz. Bir işin karşısında gereğinden fazla oyalanmak, başka bir işin yanından hızla geçmek bu deneyimin parçası; tıpkı denizde, her dalganın vuruşunun aynı şiddette olmaması gibi.

Sergi görünümü, Gözde İlkin: Gelgit, ARTSÜMER, İstanbul, 2025.

“Gelgit”i yalnızca yeni işlerin sergilendiği bir durak olarak değil, İlkin’in pratiğinde ülke için de önemli bir dönemeç olarak okumak mümkün. Sanatçı, yıllardır ev içi kumaş belleğiyle kamusal olan arasındaki sınırı bu kadar ısrarla sorgulayan az sayıda isimden biri. İstanbul Modern, İstanbul Bienali, Lyon Bienali ve pek çok uluslararası sergiyle birlikte, Türkiye’den çıkan en tutarlı ve uzun soluklu tekstil odaklı pratiklerden birini örüyor.

Bugün, kültürel ve politik anlamda zemin duygusunun bu kadar kaydığı bir ülkede, onun kumul ve kumaşı birlikte düşünmeye davet eden işleri, hem kırılgan hem dirençli bir geleceğe işaret ediyor.

Belki de “Gelgit”in asıl vaadi tam burada saklı. Sergi, büyük sözler söylemeden, izleyiciyi dünyayı kuran maddi bağların içine yerleştiriyor; kumaşın lifinde, kökün yön değiştiren çizgisinde, kumulun sabırsız hareketinde dolaşan küçük jestleri büyütüyor. Çıkışa doğru yürürken ayağınızın altında hâlâ görünmez bir kum tabakası varmış gibi hissetmeniz bu yüzden. Galeriden çıktığınız anda, sokaktaki kaldırım taşları bile bir kumaş deseni gibi katlanıp açılmaya başlıyor. Gözde İlkin’in Gelgit’i, dalganın çekilmesiyle değil, o dalganın hafızasıyla başlıyor; sergi bittikten sonra bile zihinde kıvrılıp duran, sizi yavaş yavaş kendi ritmine çağıran uzun bir hareket bu.

Gözde İlkin’in “Gelgit” sergisi, 13 Aralık 2025 ile 23 Ocak 2026 tarihleri arasında ArtSümer’de.

* Sesli kayıt, metni otomatik olarak okuyan dijital bir ses teknolojisi ile üretilmiştir; vurgularda ve telaffuzda hatalar bulunabilir.
Önceki
Önceki

Yeni başlayanlar için Moni Rehberi

Sonraki
Sonraki

Erkek sevgili, kutsal aşk. Mevlânâ’nın saklı hikâyesi