Boşa Geçmiş Bir Hayatın Hikâyesi. Aziz Bey Hadisesi
Haliç kıyısında bir gece. Suyun üzerinde, müsilajlı ışıklar yanıyor. Köprüden geçen arabaların gürültüsü, içeriden taşan tambur sesine karışıyor. Masada, kadehiyle baş başa bir adam: Tamburi Aziz Bey. Ayfer Tunç’un kısa ama ağır kitaplarından Aziz Bey Hadisesi, bu adamın hayatını yalnızca anlatmakla kalmadı, Türk edebiyatında bir erkeklik ve sevgisizlik raporunu da önümüze koydu.
Kitap uzun öykü kıvamında. Seksen küsur sayfaya sıkışmış bu hayat hikâyesi, çocukluktan başlayıp ölüme kadar uzanan çizgiyi, doğrusal bir biyografi gibi değil, Haliç kıyısındaki o geceden geriye doğru açılan bir infilak gibi kuruyor. Olaylar geriye dönüş tekniğiyle, fakat okuru Aziz Bey’in bilincine yaslayarak anlatılıyor. Anlatıcı aslında her şeyi biliyor, fakat olanların tamamını bu adamın kafasının içinden geçirerek bize gösteriyor. Bu yüzden kitap, klasik üçüncü tekil anlatıdan çok, içi boşalmış bir benliğin uzun iç sesi gibi duyuluyor.
Aziz Bey Hadisesi, Kitap Kapağı
Aziz Bey’in hikâyesi, Türk edebiyatındaki pek çok okurun hemen sezdiği üzere, yalnızca talihsiz bir aşkın değil, köksüz bir sevgi tarihinin de hikâyesi. Tunç’un öykü evreni üzerine yazılmış akademik metinler, “sevgisizlik” temasının sürekli geri döndüğünü, özellikle de Aziz Bey Hadisesi’nde karşılıksız sevginin bütün bir ömrü nasıl tahrip ettiğini vurguluyor. Maryam’a duyulan ve bir türlü karşılık bulmayan o aşk, tek bir kadın figürüne indirgenmiş bir felaket değil; çocukluk evinin içinden gelen, babanın öfkesi ve annenin silikliğiyle şekillenmiş bir duygusal açlığın dışarıda bulduğu ilk bahane.
Kitabın asıl derdi aslında çok yalın: Armut dibine düşer. İnsan, ne kadar itiraz ederse etsin, anne ve babasından öğrendiklerini taşır; sevgi yoksunluğunu da, sevgiyi kullanma biçimini de. Aziz Bey’in hayatı da bu anlamda yalnızca “yanlış kadın”la karşılaşmış talihsiz bir adamın rotası değil; kırılgan bir erkek gururunun, sevgi açlığının, kabuğuna çekilmiş erkekliğin nesilden nesile taşınmasının hikâyesi.
Yine de Tunç’un yaptığının “kırık kalpli adam” melodramından hayli uzak olduğunu teslim etmem gerek. Kitap, eski bir alaturka plak hissini sık sık çağırsa da arabesk kolaycılığına düşmüyor. Bunu engelleyen şey, Ayfer Tunç’un ısrarla sürdürdüğü psikolojik derinlik. Öyle ki, Aziz Bey’in yaşadığı her sarsıntı, yalnızca başına gelenlere değil, olayları okuma biçimine, kendisine acıma konforuna, gururunun gölgesine bağlanıyor.
Karakterin zaman içinde aldığı suret, “boşa geçmiş hayat”ın neredeyse ders kitabı niteliğinde. Yayınevinin (Can Yayınları) arka kapak metni de dahil, Aziz Bey’i Tunç’un kurduğu evrende en hüzünlü ve en sahici karakterlerden biri olarak anıyor. Okur, Beyoğlu sokaklarında, Çiçek Pasajı meyhanelerinde benzerini görse şaşırmayacağı, koluna girip eve bırakmak isteyeceği kadar canlı bir figürle karşı karşıya. Kırık, kibirli, tembel, yetenekli; cesaretle boşvermişlik arasında gidip gelen bir adam.
Nostaljik İstanbul fonu, bu kitabın yalnızca arka planı değil. Öyküdeki meyhaneler, Haliç kıyısı, tamburun ince sesi, eski şarkıların sözleri, okurda Müzeyyen Senar’dan yükselen bir parça dinliyormuş hissi uyandıracak kadar yoğun betimleniyor. Fakat bu nostalji, “eski İstanbul güzellemesi”nin rahatına kurulmuyor. Kitapta geçmiş zaman, bir kartpostal değil, bir yanılgı mekânı. Aziz Bey’in Beyrut’a gözünü kırpmadan gidişi, şehirler değişse de duygusal repertuvarın hiç değişmemesini gösteriyor. Eski şarkılar, içki masaları, liman kentleri, hepsi aynı duygusal kısırdöngünün dekoru hâline geliyor.
Aziz Bey Hadisesi’ni yalnız bir adamın kaderi olarak değil, sessiz ve görünmez yurttaşların hikâyesi olarak okumak gerek. Ekonomik ve sosyal eşitsizlikler, dayanışmanın eksikliği, taşra ile şehir arasındaki görünmez sınırlar, Aziz Bey’in hayatını arka planda sürekli daraltan bir çerçeve çiziyor. O, ne bütünüyle yoksul ne de ayrıcalıklı; arada kalmış, hikâyesi çabucak unutulan tipik bir İstanbul insanı. “Yanılgı” yalnızca aşk hayatında değil, toplumla kurduğu bağda da var.
Ayfer Tunç’un eserleri üzerine yazılan akademik çalışmalarda da sık sık vurgulanan nokta, romanlar ve öyküler arasında koşup duran karakterlerin aynı sevgi yoksunluğu ve kırık erkeklik teması etrafında örüldüğü. Aziz Bey Hadisesi, yazarın öykü kitapları arasında bu temaların en yoğun olduğu metinlerden biri sayılıyor. Bir yanda şöhret ve görünürlük arayan kadın karakterler, bir yanda Mağara Arkadaşları ve diğer öykülerde karşımıza çıkan erkek figürler. Aziz Bey, bu bütünün içinde, ben merkezli ama kökleri alabildiğine kırık bir erkeklik örneği olarak sivriliyor.
Kitabın yapısından da söz etmek istiyorum. Bir geceden geriye doğru açılan koca bir hayat, okura ilginç bir deneyim sunuyor. Hikâyeyi sonunu baştan bilerek okuyoruz, ancak bu bilme hali merakı öldürmüyor. Aksine, “Bu adam buraya nasıl geldi” sorusu, “Ne olacak”tan daha güçlü bir itki yaratıyor. Bu da öyküyü klasik olay örgüsünden çıkarıp karakter odaklı bir incelemeye dönüştürüyor. Öyle ki, bazı okurlar kitabı defalarca okuyup her defasında Aziz Bey’in başka bir kırığını fark ettiklerini söylüyor.
Kitabın ilk yayımlanışından bugüne geçen zamana baktığınızda, Aziz Bey Hadisesi’ni yalnızca “hüzünlü bir aşk hikâyesi” olarak anmak yetersiz. Artık biliyoruz ki bu kitap, sevgisizliğin gündelik hayatı nasıl ince ince oyduğuna dair bir inceleme; erkekliğin gurur ile acıma arasında sıkıştığında nasıl taş kesildiğine dair bir vaka kaydı; görünmez yurttaşların, meyhane masasının kenarında ağır ağır silinip giden yüzlerinin kaydı. Aziz Bey Hadisesi’nin Fransızcaya La Passagère des neiges adıyla çevrilen baskısının 2025 Fransa Türkiye Edebiyat Ödülü’ne değer görülmesi de bu küçük hacimli metnin sınır aşan bir yankı kazandığını tescilliyor.
Haliç’in suları değişmiş olabilir, İstanbul’un meyhaneleri artık yerini başka eğlence biçimlerine bırakmış olabilir. Fakat Aziz Bey’in o gece fark ettiği şey, bugünün okuru için hâlâ ürkütücü derecede tanıdık: İnsan, hayatını yanılgı üzerine kurduğunu anladığında, geri dönüş için çoğu zaman çok geçtir. Tam da bu yüzden Aziz Bey Hadisesi, kısa hacmine rağmen çağdaş edebiyatımızda uzun bir gölge bırakmaya devam ediyor.