Bir aile albümünden Cumhuriyet’in sınıfına bakmak
Salt Araştırma’nın yeni çevrimiçi koleksiyonlarından Öktem ve Barutçuoğlu Arşivi, Cumhuriyet’in erken yıllarındaki eğitim dünyasını iki kardeşin göz hizasından açıyor: Maarif Vekâletinde öğretmen, müfettiş ve maarif müdürü olarak çalışmış Lâtif Öktem ile Moda İlkokulu müdüresi Bahriye Öktem.
Diyarbakır, Mardin, Balıkesir, İstanbul, Kırklareli, Çanakkale. Tek bir insanın meslek hayatları üstüne kurulu hayatlarından bile, yeni kurulmuş bir cumhuriyetin eğitim haritası çıkarılabiliyor. Bu arşivde Lâtif Bey’in teftiş ettiği okullardan, öğretmen ve öğrencilerle yaptığı gezilerden, Cumhuriyet Bayramı törenlerinden kareler var. Aynı arşivde Kırım’dan Romanya’ya, oradan da İstanbul’a göç eden aile üyelerinin fotoğrafları, kızları Tınçay Hanım ve damat Haluk Barutçuoğlu’nun Hatay’ın Türkiye’ye katılma törenlerini belgeleyen albümüyle yan yana duruyor..
Lâtif Öktem ve öğretmen arkadaşları Mektepler Bayramı’nda Diyarbakır’daki Seman (Gazi) Köşkü’nün bahçesinde, 15 Mayıs 1929 Salt Araştırma, Öktem ve Barutçuoğlu Arşivi
Arşiv üzerine Salt Araştırma ekibinden Lorans Tanatar Baruh, Sinem Gülmez ve Masum Yıldız ile yazıştık. Arşivin macerasını onlardan dinleyince, kafamda fotoğrafların arkasında sadece iki kardeşin değil, aynı zamanda kurumsal bir hafıza ile aile hafızasının buluştuğu daha karmaşık bir hikaye belirginleşti.
Öktem ve Barutçuoğlu Arşivinin Salt’a gelişi, 2021 yılında Halil Lâtif Kerem Öktem’in attığı bir e-posta ile başlıyor. Kerem Öktem, halasından kalan fotoğraf ve aile albümlerini Salt’a emanet ederek araştırmacılara açmak istediğinden bahsediyor. Gönderdiği örnek karelerde büyükbabası Lâtif Öktem’in 1920’li ve 1930’lu yıllarda Diyarbakır, Çanakkale, İstanbul, Balıkesir ve Kırklareli’nde çektirdiği fotoğraflar var. Yanlarında da kız kardeşi Bahriye Öktem’in Moda İlkokulundaki müdürlük döneminden kareler ve Tınçay Öktem Barutçuoğlu’nun Hataylı eşi Haluk Barutçuoğlu’nun Antakya’nın Türkiye’ye katılım sürecini belgeleyen albümünden sahneler.
Salt ekibi, görsellerin Eğitim Arşiviyle doğrudan örtüştüğünü fark ediyor. Sadece eğitim tarihi açısından değil, fotoğraf tarihi açısından da özel bir malzeme bu. Lâtif Bey’in gittiği şehirlerdeki yerel fotoğrafçılara okulları, öğrencileri ve öğretmen arkadaşlarını çektirtmiş olması, o dönemin taşra fotoğraf evlerini ve eğitim manzaralarını aynı karede topluyor. Arşivin, Salt’ta daha önce dijitalleştirilen Ateşizade Mehmed Bedreddin Selçukî belgeleriyle kurduğu akrabalık da kararın hızlanmasında etkili oluyor. Sonunda fotoğraflar Salt Araştırma’ya emanet ediliyor.
Hatay’ın Türkiye’ye katılma törenlerinde protokol tribünü, 23 Temmuz 1939
Salt Araştırma, Öktem ve Barutçuoğlu Arşiv
Kataloglama aşamasında ise başka bir katman daha açılıyor. Antakya albümünde çok sayıda öğrenci fotoğrafı olduğu fark edilince, aile albümünü parçalara bölmek yerine bütün halinde Eğitim Arşivi altında erişime açma kararı alınıyor. Böylece bir aile hikayesi ile Cumhuriyet’in eğitim tarihi, aynı kataloğun içinde birbirini besleyen iki damar olarak okunabiliyor.
Lâtif Öktem 1894 doğumlu. Hayatının büyük kısmı, Milli Eğitim Bakanlığının o dönemki adıyla Maarif Vekâleti içinde geçiyor. Anadolu’da öğretmenlikten müfettişliğe, oradan maarif müdürlüğüne uzanan bir güzergahtan söz ediyoruz. Çanakkale’nin öğretmen ve okul tarihini anlatan yerel bir çalışmada, Cumhuriyet’in henüz sadece onuncu yılında kentin maarif müdürü olarak adı geçiyor. Satır aralarında, işgalden yeni çıkmış bir şehirde çocuklara Cumhuriyet kültürünü bıkmadan anlatmaya çalışan, yeni rejimin eğitim politikalarını yerelde örgütlemeye uğraşan bir figür beliriyor.
Diyarbakır Kalesi önünde öğretmen ve öğrenciler, Salt Araştırma, Öktem ve Barutçuoğlu Arşivi
Lâtif Öktem yalnızca sınıflarla ve müfredatla değil, kelimelerin kendisiyle de uğraşıyor. Çocuk dergilerinde yerli malı, tasarruf ve iktisadi yurttaşlık üzerine yazdığı metinler araştırmalarda sık sık karşımıza çıkıyor. Cumhuriyet Çocuğu dergisinde yayımlanan "Yerli Mallar Savaşı" başlıklı yazısı, çocuklara yabancı mal yerine yerli üretimi tercih etmeyi, bunu ekonomik olduğu kadar ahlaki bir sorumluluk olarak düşünmeyi öğütleyen metinlerin en bilinenlerinden biri olarak anılıyor.
Bugün çocuk dergilerini inceleyen akademik çalışmalar Yerli Mallar Savaşı’nı, tasarruf, yerli üretim ve Cumhuriyet terbiyesini bir araya getiren örneklerden biri olarak uzun uzun tartışıyor. Salt’ın arşivindeki fotoğraflar ise bu satırların yanına yeni bir kat ekliyor. Denetlediği okulların avlusunda, öğretmen arkadaşlarıyla sohbet ederken, öğrencilerle geziye çıkmışken görüyoruz onu. Müfettişin çantasından çıkan dosyalar ile fotoğraf albümlerinin aynı masa üzerinde buluştuğunu düşünmek zor değil.
Sahaf sitelerinde karşımıza çıkan "Çocuklarıma Şiirler” ve "Arılar: Çocuklarıma Şiirler Masal ve Hikayeler" kitapları, onu başka bir yerden daha tanıtıyor. Sınıfta yerli malı ve ekonomi anlatan, akşam eve gidince kendi çocuklarına şiirler okuyan bir baba figürü beliriyor. Erken Cumhuriyet’in denetimci, rapor yazan, kadro kuran eğitim idealinin, aynı kişide masal anlatıcısıyla yan yana geldiği ilginç bir kesişim bu.
Arşivin diğer yüzünde ise Latif Öktem’in kardeşi Bahriye Öktem var. Salt’ın katalogunda çoğunlukla Bahriye Barutçuoğlu olarak geçen bu isim, İstanbul Kız Muallim Mektebinde aldığı öğretmenlik eğitiminin ardından Moda İlkokulunda müdürlük yapıyor. Koleksiyonda okulun ön cephesinde, basamaklara dizilmiş öğrencilerle birlikte çekilmiş çok sayıda kare var.
Bir fotoğrafta Bahriye Hanım sağda, güneş gözlükleriyle, beden dili rahat, bakışı net. Salt’ın kısa açıklamasında bile bu not düşülmüş. Bir başka karede onu, müdür odasında çalışma masasında görüyoruz. Defterler, dosyalar ve çerçeveler arasında, erken Cumhuriyet bürokrasisinin küçük bir hücresi gibi duran bir oda.
Bu fotoğraflar onu yalnızca bir kadın okul müdürü olarak göstermiyor. Aynı zamanda İstanbul’un bir semtini, Moda’nın kozmopolit havasını, mahallenin gündelik salaşlığı ile okulun bürokratik arasındaki ince pazarlığı da gösteriyor. Hem kadın öğretmen hem de müdür figürü, erken Cumhuriyet’in vitrini ile atölyesi arasında gidip gelen bir imge. Bu imge karşımıza fotoğraflarda, konferanslarda ve törenlerde sıkça öne çıkarılıyor, kız çocuklarının gözünde bir gelecek modeli olarak parlatılıyordu. Bahriye Öktem’e bakarken vitrinin içini dolduran emek tarihini de görmemek imkansız: sınıf sınıf dolaşan, müfredatı takip eden, velilerle pazarlık eden, mahalleyle ilişki kuran bir eğitim emekçisi.
Salt ekibiyle konuşurken, arşivin sadece iki kişiyle sınırlı kalmadığını, bir coğrafya atlası gibi açıldığını fark ediyor insan. Diyarbakır ve Antakya albümleri, hem belgelenmek istenen bir döneme ışık tuttukları için hem de bugün artık olmayan yapıların izini sürmeye izin verdikleri için ayrıca önemli.
Haluk Barutçuoğlu’nun hazırladığı Hatay albümü bu hattın önemli damarlarından. Lâtif ve Kadriye Öktem’in kızları Tınçay Hanım’ın eşi olan Haluk Bey, Hatay’ın Türkiye’ye katılma törenlerini ve otuzlu yıllarda Antakya ve çevresindeki okulları aynı albümde bir araya getiriyor. Sınıf içi sahneler ile tören meydanındaki bayrak kalabalığı yan yana duruyor. Eğitim ile ulus inşası arasındaki bağ, tam da bu yan yanalıkta görünür oluyor.
Salt Araştırma ekibi, fotoğrafları dijital ortama taşırken aile albümü ile kurumsal arşiv arasında dengeli bir dil kurmaya çalışmış. Kurumun bütün dijital koleksiyonlarında olduğu gibi burada da uluslararası bir kataloglama standardı kullanılıyor, her fotoğraf Türkçe ve İngilizce kredi açıklamalarla, anahtar kelimelerle tanımlanıyor. Lâtif, Bahriye ve Kadriye Öktem’in isimleri tespit edilebildikleri her karede özellikle belirtilmiş. Hakkında bilgi bulunmayan yapılar için detay detay not düşülmüş, günümüze ulaşamayan binaların bugüne kadar takip edilebilen izleri kayda geçirilmiş.
Salt Araştırma’ya göre bu fotoğrafların çekildiği dönemde eğitim yalnızca sınıf içinde geçen bir faaliyet değil. Gezi, tören ve benzeri etkinliklerle uygulama tarafına da yoğunlaşılan bir zaman diliminden söz ediyoruz. Maarif Vekâleti’nin kurulduğu 1920’lerden itibaren çekilen bu kareler, denetimlerin sıklığına, eğitim sisteminin işleyişine, dönemin olanaksızlıkları içinde nelerin yapılabildiğine dair somut veriler sunuyor. Lâtif Öktem’in bu fotoğrafları ve albümleri bakanlığa sunmak üzere hazırlamış olabileceği düşüncesi, müfettiş çantasındaki evrak ile aile albümündeki kareleri birbirine biraz daha yaklaştırıyor.
Bugün dijital arşivin ekranında dolaşırken, ister istemez bugünün okul fotoğrafları geliyor insanın aklına. Beyaz yakalar yerini forma tişörtlerine, tebeşir tozu akıllı tabletlere bırakmış olabilir. Fakat kadrajın içinde hâlâ benzer bir gerilim var: devletin görmek istediği çocuk ile o çocuğun gerçekten kim olduğu arasındaki mesafe.
Öktem ve Barutçuoğlu Arşivi, unutulmuş iki ismi hatırlamaktan fazlasını yapıyor. Cumhuriyet’in eğitim projesinin aile içinden, okul koridorlarından, tören meydanlarından nasıl göründüğünü okuma daveti sunuyor. Bir müfettişin tutanakları ile bir müdürenin bakışı arasındaki farkı fark etmek için ince bir mercek. Aynı zamanda, eğitimle ilgili yeni sorular sormaya, o dönemin olanakları ve olanaksızlıkları içinden bugünü yeniden tartışmaya açık bir zemin.
Ve belki de en önemlisi, şu soruyu yeniden sormamızı sağlıyor: Bugün eğitim fotoğraflarını kim çekiyor, kim saklıyor, kimin arşivine giriyor. Lâtif ve Bahriye Öktem’in siyah beyaz kareleri, kendi dönemlerinin vitrini ile atölyesi arasındaki sınırı kurcalıyor. Biz de bugün, ekranın karşısında aynı işi yapabiliriz. Bu fotoğraflara bakarken sınıfları, törenleri, albümleri yalnızca nostalji olarak değil, hâlâ çözülmemiş bir eğitim pazarlığı olarak görmek mümkün.