Berk Güntürk ile Yasaklı Bedenin İkonları
Bazı sergiler bir fikir anlatır, kimileri bir atmosfer kurar. Berk Güntürk’ün C.A.M. Galeri’deki Corpus Prohibitum, yani "Yasaklı Beden" sergisi ikisini birden yapıyor: önce havayı değiştiriyor, sonra fikri o havanın içine yerleştiriyor. Mekâna adım attığınız anda, bedenle ilgili bir tartışmaya değil, bedenle ilgili bir karara tanık oluyorsunuz. Burada beden “konu” değil, bir eşik.
«й», 2025, tuval üzerine yağlıboya, 85 × 65 cm. Görsel C.A.M. Galeri izniyle.
Serginin başlığı, dışarıdan gelen büyük bir yasaklar ansiklopedisini çağırıyor gibi duruyor. Din, hukuk, gelenek, politika. Fakat Güntürk’ün bu sergide asıl yokladığı yer, yasağın en sessiz ve en etkili biçimi: insanın kendi içinde kurduğu küçük sansür düzenekleri. Sanatçının ifadesiyle dışsal baskılar biçim değiştirir, isim değiştirir, hatta bazen gözden kaybolur. Ama yasak, çoğu zaman içselleştirildiği anda gerçek gücüne ulaşır. Bu, moralist bir parmak sallama değil. Tam tersine, insanın gündelik hayatta kendine kurduğu “makul” cümlelerin nasıl bir kafese dönüşebileceğine dair dürüst bir hatırlatma.
Güntürk’ün “beden suç mahalli” metaforu da tam burada işe yarıyor. Suç tek bir failin işlediği bir olay değil, bedende iz bırakan süreğen bir mekanizma. Fail, çoğu zaman bir kişi değil, normların rejimi. Tanık, sadece dışarıdaki göz değil, insanın kendi davranışlarını o gözün beklentisine göre ayarlamaya başladığı an. Delil ise bedende kalan şey. İz, jest, susuş, geri çekilme, utanç, gerilim. Beden bir arşive dönüşüyor, hem de istemeden. Bu sergide “delil” kanlı bir dramatik sahne değil, alanın ve nefesin yavaş yavaş daralması.
Madam Delight, 2025, tuval üzerine yağlıboya, 105 × 85 cm. Görsel C.A.M. Galeri izniyle.
Bu çerçeve, izleyiciyi de rahat bırakmıyor. Çünkü burada bakmak masum bir eylem değil. Güntürk, bakışı bir “hak” gibi paketleyip sunmuyor. Bakışın düzenleyici ve kontrol edici bir tarafı olduğunu, hatta çoğu zaman fark etmeden bunu yaptığımızı hatırlatıyor. Serginin ahlaki tonu tam da bu yüzden didaktikleşmiyor. “Doğru olan budur” demiyor. “Bakışının sınırlarını fark et” diyor.
“Kafes” fikri serginin üçüncü ana damarını kuruyor. Kafes kimi zaman duvar, kimi zaman bakış, kimi zaman da sevgiye benzeyen toksik bir yakınlık olarak beliriyor. Sanatçı, en tehlikeli kafesi tek bir kuruma ya da tek bir ilişki biçimine bağlamıyor. Asıl tehlikeli olanın, toplumun “normal” adına bu alanları aynı hizaya soktuğu görünmez mutabakat olduğunu söylüyor. Bu cümle, sergiyi güncel bir tartışmanın içine sokarken, onu gündelik bir polemiğe de teslim etmiyor. Çünkü Güntürk’ün önerisi daha ince: Kafes yalnızca daraltan bir şey değil, bazen dili incelten, bakışı keskinleştiren bir çerçeveye de dönüşebiliyor. Doğrudan jestin yalnızca tepki ürettiği yerde, dolaylı imge daha uzun süre kalabiliyor.
Tam bu noktada, serginin estetik tercihi önem kazanıyor. Güntürk Barok ışığa ve kutsal temsil diline yaslanıyor. Bunu bir nostalji olarak değil, zamansız bir araç olarak görüyor. Barok estetik, zaten bedenin masum olmadığı bir dünyada ortaya çıkmıştı. Günah, kefaret, acı, kurtuluş. Bugünün travmaları biçim değiştirdi, ama bedenin yük taşıma hali değişmedi. Bu tarihsel dil, bugünün acısını geçici bir gündem olmaktan çıkarıp daha ağır bir bağlama yerleştiriyor.
«ъ», 2025, tuval üzerine yağlıboya, 85 × 65 cm. Görsel C.A.M. Galeri izniyle.
Peki kutsal temsil diliyle çalışmak ironik bir hamle mi, yoksa bir sığınak mı? Güntürk ikisini de reddediyor ve daha iddialı bir şey öneriyor: kutsalı geri almak. Kutsalın kimler için erişilebilir olduğunu yeniden sormak. Tarih boyunca kutsal temsil çoğu zaman ideal bedenlere ayrıldı. Bugün de benzer bir dışlama sürüyor. Sergi, marjinalleştirilmiş bedenleri kutsal estetiğin merkezine yerleştirerek, kutsalın tek bir ahlaki ya da ideolojik otoriteye ait olmadığını hatırlatmak istiyor. Buradaki iddia, sloganlaşmadan kurulduğu için güçlü. Çünkü resimler “kutsal” kelimesini büyütmüyor, kutsalın payını genişletiyor.
Eserlerin önünde uzun uzun durduğunda, resimlerin seni bir hikâyeye zorlamadığını fark ediyorsun. Sana bir açıklama sunmuyorlar, sana bir eşik sunuyorlar. Güntürk’ün sınır meselesi de burada netleşiyor. Sınır, anlatının açıklığında ya da bedenin gösterilişinde değil, izleyicinin “bakma hakkı”na bırakılan boşlukta kuruluyor. Fazla açıklık izleyiciyi sorumluluktan muaf kılabiliyor. Fazla kapalılık ise meseleyi dekoratif bir gizeme indiriyor. Corpus Prohibitum, ikisinin arasındaki o zor eşiği seviyor. Ölçülü bir ifşa. İzleyiciyi içine alan ama onu konforlu bir seyirci konumunda bırakmayan bir açıklık.
Bird Lover From Van, 2025, tuval üzerine yağlıboya, 125 × 106 cm. Görsel C.A.M. Galeri izniyle.
Bu yüzden sergide tek bir resim bile, yalnızca portre gibi durmuyor. Daha çok, bir bakış rejiminin portresi gibi duruyor. Beden burada teşhir edilen bir nesne değil, taşıyıcı bir arşiv. Gösterilen şey bedenin kendisi kadar, bedene yönelen bakışın baskısı. Kısacası sergi “kim” sorusunu soruyor ama “kimlik” üzerinden kolay bir zafer cümlesi kurmuyor. “Nasıl” sorusunu daha ısrarla soruyor. Nasıl bakıyoruz, nasıl susuyoruz, nasıl içselleştiriyoruz, nasıl meşrulaştırıyoruz?
Sergide aklımızda kalan ise, yalnızca dramatik bir ışık ya da güçlü bir tema değil. Daha kalıcı olan, serginin küçük ama inatçı önerisi: Yasak, çoğu zaman dışarıda değil, içeride başlıyor. Kafes, yalnızca kurumlarda değil, “normal” dediğimiz alışkanlıkların içinde büyüyor. Ve bakış, sadece görmek değil, düzenlemek de olabiliyor. Corpus Prohibitum, bedeni günahın değil varoluşun ikonasına çevirmeye çalışırken, izleyiciye de ince bir görev bırakıyor: Bakışını biraz geri çekmek, boşluğu biraz büyütmek, sonra yeniden bakmak.
Berk Güntürk’ün “Corpus Prohibitum” sergisi, 15 Kasım 2025 ile 31 Aralık 2025 tarihleri arasında C.A.M. Galeri’de.